Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin bir süre önce “pandeminin sona erdiğini” ilan ettiği Türkiye’de, son derece eksik olan resmi vaka sayıları ve ölümler hızla artıyor. Burjuva muhalefetin ve sendikaların hükümetin kitlesel enfeksiyon ve ölüm politikasıyla yaptığı suç ortaklığı, emekçilerin hayatları kurtarmak ve pandemiyi sona erdirmek için dizginleri kendi ellerine almasının gerekliliğini ortaya koyuyor.
Sağlık Bakanlığı’nın en son açıkladığı 25 Temmuz – 1 Ağustos haftasındaki resmi vaka sayısı 406.332 olurken, 337 kişi COVID-19’dan hayatını kaybetti. Dünya Sağlık Örgütü’nün sıralamasına göre Türkiye, haftalık vaka sayısıyla Avrupa’da birinci, dünyada beşinci sırada.
Hükümetin Koronavirüs Bilim Kurulu’nun üyesi Tevfik Özlü’nün geçtiğimiz günlerde İhlas Haber Ajansı’na (İHA) verdiği röportajda söyledikleri, sözde bilim kurulunun politikalarını kendi kendine teşhir ediyordu: “En üzücü tarafı ölüm sayıları yani vaka sayıları artık bence çok önemli değil. Çoğu kişi test yaptırmadığı için gerçek rakamı da yansıtmıyor.”
Şubat ayında Özlü, halk sağlığı uzmanlarının tüm uyarılarına karşın, COVID-19 “zaman içerisinde grip gibi ya da soğuk algınlığı gibi sıradan bir solunum yolu enfeksiyonuna dönüşecek” demişti.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan ise Perşembe günü yaptığı açıklamada “Salgının başından beri en yüksek vaka dönemini yaşıyoruz” diyor ve ekliyordu: “Covid-19 yataklı çocuk servisini artan vakalar nedeniyle yeniden açmak zorunda kaldık.”
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bekir Kocazeybek, 25 Temmuz’da Cumhuriyet gazetesine verdiği röportajda, vaka sayılarının neden arttığı sorusuna şu yanıtı veriyordu: “Sağlık Bakanlığı’nın kapalı yerlerde maskeyi kaldırması, testlerin neredeyse hiç yapılmaması -hasta insanlar test yapılmadan geri gönderiliyor- gibi nedenlerle vakalar artıyor. Siyasal iktidar ekonomik kaygılarla hareket ediyor.”
Kocazeybek ayrıca, Omicron varyantının Türkiye’de yüzde 70-80 oranında baskın varyant olduğunu belirterek, aşıların etkinliklerini kaybettiği konusunda uyarıda bulunmuş ve halk sağlığı önlemleri alınması çağrısı yapmıştı: “Turizm ve ekonomik kaygılar yerine insan sağlığını önceleyen bir yaklaşımla hareket etmeli. Aksi takdirde sonbaharı ve kışı 6.dalga ile daha ciddi geçirebiliriz. En büyük endişem daha dirençli ve daha bulaşıcı mutasyonlarla karşılaşmamız. Virüsün enfeksiyon zincirini insan hareketlerini disipline ederek düşürmemiz lazım.”
Ankara’daki sağlık örgütleri, geçtiğimiz günlerde pandemideki yükselişle ilgili bir açıklama yaparak çeşitli önlemler alınması çağrısı yaptılar. Açıklamada şunlar ifade edildi: “Hastanelerde COVID servisleri ve poliklinikleri tekrar açılmalı. Kapalı ortamlarda ve kalabalık olan açık ortamlarda maske kullanımına devam edilmeli. HES kodu uygulaması tekrar başlatılmalı. Etkin filyasyon ve izolasyon uygulanmalı. Aşı kampanyalarıyla aşılamaya hız verilmeli, hatırlatma dozları etkili aşılarla yapılmalı. 5-11 yaş grubu aşılama programına dahil edilmelidir. Acil önlem planları uygulamaya geçilmelidir.”
Sağlık emekçileri, açıklamada şu uyarıda bulunuyordu: “COVID-19 pandemisinde her altı ayda bir yeni bir varyant öncekinden daha hızlı ve daha kolay bulaşır halde çok hızlı şekilde yayılırken, Mayıs ayından bu yana ülkemizde tüm önlemler kaldırılmıştır. Sağlık Bakanlığı, günlük verileri 30 Mayıs’tan sonra haftalık olarak açıklamaya başlamış ve şu anda test sayısı çok az olmasına rağmen haftalık vefat sayısı çok yüksek seyretmektedir.”
Basın açıklaması, hükümetin “hayatlardan önce kâr” politikasına karşı halk sağlığı önlemleri alınması çağrısıyla son buluyordu: “Pandemi ile mücadelede de kriterleri, hastane doluluk oranı, fabrikaların üretim seviyesi ve turizm gelirlerine göre belirleyen iktidarın, önceliği halk sağlığına vermesi gerektiğini bir kez daha ifade ediyoruz.”
Bu ölüm politikası sonucu hastanelerin yoğun bakım servisleri yeniden dolmaya başlıyor. Türk Yoğun Bakım Derneği Başkanı Prof. Dr. Oktay Demirkıran, NTV’ye yaptığı açıklamada, “Bazı yerlerde yüzde 80-90 doluluk oranlarına” ulaşıldığını ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yer kalmadığını ifade etti.
Demirkıran ayrıca Salı günü şunları belirtti: “İstanbul’daki vaka yoğunluğu sürüyor. Geçen hafta yoğunluktan dolayı bazı hastalarımız bir hafta acil serviste yatmak zorunda kalırken yoğun bakıma alınamadı.”
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Pandemi Çalışma Grubu Üyesi Güçlü Yaman, 7 Ağustos’ta Mezopatamya Ajansı’na verdiği röportajda, ortaya çıkan korkunç tabloyu şu şekilde özetledi: “Geçen yıl Delta dalgası yaşanırken fazladan ölümler resmi Covid-19 ölümlerinin iki katı civarındayken bu oran bu yıl on katına kadar çıktı.”
Yaman, şöyle devam ediyordu: “Resmi ölümlerde de bir artış var fakat bu gerçek ölümlerin çok çok altında. Bir anlamda hasta/vaka demagojisiyle salgın ölümlerinin gizlendiği 2020 yazına geri döndük. Hatırlarsanız Sağlık Bakanı 2020 yazı sonrası yaptığı açıklamada ‘ulusal çıkarları korumak’ amacıyla verileri gizlediğini ifade etmişti.” Yaman’ın hesaplamalarına göre, 8 Ağustos itibarıyla Türkiye’deki fazladan ölüm sayısı 296.000’e çıkarken, resmi ölüm sayısı halen 100.000’in altında.
Bu ortamda, pandemi inkârcılarının ve aşı karşıtlarının bilim insanlarına yönelik tehditleri artıyor. Doğrusu, Avusturya’da Dr. Lisa-Maria Kellermayr’ın aşı karşıtları tarafından hedef gösterilmesi ve Avusturya hükümetinin tehditleri görmezden gelmesi sonucu doktorun intihar etmesi, bunun egemen sınıf destekli uluslararası bir kampanya olduğunu ortaya koyuyor.
Türkiye’de de pandeminin başından beri hükümetin bilim dışı politikalarını eleştiren ve halk sağlığı önlemleri çağrısı yapan Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol ve çeşitli bilim insanları, aşı karşıtları tarafından giderek artan oranda hedef alınıyor. Hükümetin bu tehditlere karşı kayıtsızlığı, Avusturya’da olduğu gibi Türkiye’de de ve dünyanın çoğu ülkesinde, hükümetlerin pandemi inkârcılarının ve aşı karşıtlarının aşırı sağcı politikalarını benimsediği gerçeğini yansıtmaktadır.
Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin ısrarla açıkladığı gibi, pandemiyi durdurmak ve hayatları kurtarmak için dünya çapında alınması gereken önlemler bellidir. Çin’de başarıyla uygulanan Sıfır COVID stratejisi, dünya çapında pandemiyi sona erdirmenin tek yoludur. Yalnızca uluslararası işçi sınıfının bilimsel bir program temelindeki kitlesel seferberliği, egemen sınıfın ve onun hizmetindeki tüm siyaset kurumu ile sendikaların ölüm politikasını değiştirebilir.
İşçiler, sıfır vakaya ulaşılana kadar hayati olmayan işyerlerinin ve okulların kapalı tutulması, kitlesel aşılama, yaygın test, temaslı takibi, enfekte kişilerin izole edilmesi ve diğer halk sağlığı önlemlerinin uygulanması ile bu önlemlerden etkilenen tüm emekçilere ve küçük işletmelere tam gelir desteği sağlanması taleplerini yükseltmeli ve bu talepler uğruna mücadele etmelidir.