Perspektif

ABD ile Rusya doğrudan savaşın eşiğinde

Amerika Birleşik Devletleri ile Rusya doğrudan bir savaşın eşiğinde bulunuyor. ABD ve Birleşik Krallık’ın yakında Ukrayna’ya Rus topraklarını vurması için NATO füzelerini kullanma izni vereceği yönündeki haberlerin anlamı budur.

Rusya'nın nükleer tatbikatları kapsamında bir Yars kıtalararası balistik füzesi 26 Ekim 2022 tarihinde Rusya'nın kuzeybatısındaki Plesetsk'te bulunan bir fırlatma sahasından test atışına tabi tutuldu. [AP Photo/Russian Defense Ministry Press Service]

Cuma günü ABD Başkanı Joe Biden ve Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer planları görüşmek üzere bir araya geldi. Görüşmeyle ilgili haber yapan New York Times (NYT), “[Biden’ın] geçtiğimiz iki buçuk yıl boyunca Ukrayna’ya büyük ölçüde savunma silahları sağlayan önceki tavizlerinden çok daha önemli olabilecek” bir kararla ilgili “görüşmeler”e atıfta bulundu.

Doğrusu, Starmer ile Biden’ın toplantısı, zaten verilmiş olan bir kararın son kez onaylanması olarak okunabilir. Starmer’ın toplantı sonrasında yaptığı açıklamalara atıfta bulunan NYT makalesi, Starmer’ın “füzelerle ilgili kararın yakında alınmasını beklediğini ima ettiğini” yazdı.

Guardian’ın Çarşamba günkü haberine göre “Ukrayna’nın Rusya içindeki hedeflere karşı Storm Shadow seyir füzelerini kullanmasına izin verilmesine çoktan karar verilmişti.”

Starmer, 24 Eylül’deki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na katılmasına kısa bir süre kala Washington’a gitti. Açıkça görüldüğü üzere, İşçi Partili başbakanın planlara son şeklini vermek üzere Demokratik Partili başkan ile acil görüşmeler yapması gerektiğine karar verilmiştir.

Biden ile Starmer arasındaki görüşme, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in NATO silahlarının Rus şehirlerine saldırmak için kullanılmasının NATO’yu savaşın tarafı haline getireceği uyarısında bulunarak Rusya’nın NATO üyelerine karşı misilleme tehdidini gündeme getirmesinden sadece bir gün sonra yapıldı.

Planlanan açıklamaya cevaben Putin, “Karar alınırsa bu, NATO ülkelerinin, ABD ve Avrupa ülkelerinin Ukrayna’daki çatışmaya doğrudan katılımından başka bir anlama gelmeyecektir,” dedi. Putin sözlerini şöyle sürdürdü: “Onların doğrudan katılımı elbette çatışmanın özünü, doğasını önemli ölçüde değiştirir.”

Savaşın -tüm yıkıcı sonuçlarıyla birlikte- büyük ölçüde tırmandırılması, tamamen halkın arkasından yürütülmektedir. Starmer ile görüşmesinin ardından Biden’a bir muhabir tarafından doğrudan “Vladimir Putin’in savaş tehdidine ne diyorsunuz?” diye soruldu. Biden sarsıcı bir küstahlıkla “Sus” diye bağırdı. Bu sözler basınaydı ama aynı zamanda tüm halka yönelik bir tehditti: Bizi sorgulamayın.

Aynı soru tekrar sorulduğunda Biden, Beyaz Saray personeli basını yüksek sesle odadan çıkarmadan önce “Vladimir Putin hakkında fazla bir şey düşünmüyorum” yanıtını verdi.

ABD ve Britanya, nükleer silahlara sahip devletler arasında topyekûn savaşa yol açma tehlikesi taşıyan bir karar almaya hazırlanıyor. Böyle bir savaşın, nükleer silahlarla başlamasa bile, devasa sonuçları olacaktır.

NATO silahlarının Rusya’nın derinliklerini vurmak için kullanılacağının açıklanmasının zamanlaması ne olursa olsun, inkâr edilemez gerçek, ABD ile Rusya’nın doğrudan savaşın eşiğinde olduğudur.

Pervasız bir askeri mantık iş başındadır. NATO güçleri, Ukrayna’daki vekil güçlerinin tükendiği ve askeri bir bozgunla karşı karşıya kaldığı bir duruma tepki veriyorlar. Bütün bir savaş projesi ancak NATO’nun daha büyük ve daha doğrudan müdahalesiyle kurtarılabilir.

Ne var ki Biden yönetimi, Putin’in blöf yaptığını ve Rus şehirlerine yönelik NATO saldırılarına karşılık vermeyeceğini iddia ederek savaşı pervasızca tırmandırmalarının yarattığı büyük tehlikeleri küçümsemeye çalışıyor.

Putin’in açıklamalarına yanıt vermesi istenen ABD Dışişleri Bakanlığı, Cuma günü şöyle bir açıklama yaptı:

Bu, onun son iki buçuk yıldır söylediklerine çok benziyor, benzer açıklamalar yaptığını gördük... Yani bu Devlet Başkanı Putin’in yeni bir açıklaması değil.

Bu sav, Cumhuriyetçi milletvekillerinin NATO silahlarıyla Rus şehirlerinin vurulmasını teşvik eden bir mektupta yer alan açıklamayı yinelemektedir:

Ukrayna’nın Rusya’da ABD’nin sağladığı silahları kullanması ya da Rusya’nın Kursk bölgesine askeri müdahalede bulunması -İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Rus topraklarındaki ilk yabancı işgali- Rusya’nın tırmandırıcı bir tepkisini tetiklemedi.

Putin’in geçmişte ABD provokasyonlarına misilleme yapmadığı için tekrar yapmayacağı savı hem hatalıdır hem de delicedir. Ya bu varsayım yanlışsa?

Rus egemen sınıfı tarafından izlenen gerici “Özel Askeri Operasyon” stratejisi, yani Ukrayna’ya karşı sınırlı bir askeri harekâtın NATO ve onun Kiev’deki vekilleriyle müzakere edilmiş bir çözümle sonuçlanacağı stratejisi çökmüştür.

Artık Putin’in kendisi de NATO’nun tırmanışına karşılık vermek için büyük bir baskı altında ve geri çekilecek alanı kalmadı. Putin’in üst düzey bir danışmanı, çok okunan bir röportajında, nükleer silahların Rusya’yı savunmak için yaratıldığını ve hükümetin bunları kullanmaya istekli olması gerektiğini belirtti.

Ukrayna’nın askeri pozisyonunun çökmesiyle karşı karşıya kalan Biden yönetimi ise, iki aydan kısa bir süre kalan ABD başkanlık seçimlerinin sonucu ne olursa olsun, “fiili gerçekler”in savaşı büyük ölçüde tırmandırmaya zorlayacağından emin olmaya çalışıyor.

NATO ile Rusya arasında, hayal bile edilemez sonuçlara yol açabilecek büyük bir savaş sarmalının koşulları yaratılıyor.

ABD’deki Mehring Books, bu ay, Alarm Zilleri Çalıyor: Savaşa Karşı Sosyalizm’i yayımladı. Kitap, WSWS Uluslararası Yayın Kurulu Başkanı David North’un, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi (DEUK) tarafından 2014’ten beri düzenlenen çevrimiçi 1 Mayıs toplantılarında yaptığı konuşmalardan oluşuyor. North, ilk 1 Mayıs toplantısı öncesinde yaptığı açıklamada şu uyarıda bulunmuştu:

Çin ve Rusya ile savaşın olanaksız olduğuna (büyük emperyalist devletlerin nükleer silahlarla “savaş riski”ne girmeyeceklerine) inananlar kendilerini kandırıyorlar. İki yıkıcı dünya savaşı ve sayısız çok kanlı “mevzii” çatışmalarla 20. yüzyılın tarihi, emperyalist egemen sınıfların almaya hazır oldukları riskler için yeterince kanıt sunmaktadır. Gerçekte, onlar bütün insanlığın ve gezegenin geleceğini riske atmaya hazırlar.

Uluslararası işçi sınıfı, I. Dünya Savaşı’nın başlamasından 100, II. Dünya Savaşı’nın patlamasından 75 yıl sonra, üçüncü bir emperyalist büyük felaket tehlikesine karşı mücadele ile karşı karşıyadır.

DEUK ve WSWS tarafından küresel savaş tehdidi konusunda yapılan her uyarı doğrulanmıştır. İşçi sınıfının müdahalesi ve kitlesel savaş karşıtı protestoların geliştirilmesi olmaksızın, savaşa doğru gidişi hiçbir şey durduramaz.

Emperyalist savaşa yol açan çelişkiler toplumsal devrimin nesnel temelini de oluşturur. Bu anlamda, Boeing’de çalışan 30.000’den fazla işçinin, yalnızca önemli bir yolcu uçağı tedarikçisini değil, aynı zamanda ABD’nin önemli bir askeri savunma yüklenicisini de felce uğratan grevi muazzam bir öneme sahiptir. Toplu sözleşmeyle ilgili acil sorunlar ne olursa olsun, bu grev, işçi sınıfının kapitalizmin derinleşen krizine karşı büyüyen muhalefetini ifade etmektedir. Savaşın kendisi de bu krizin bir tezahürüdür.

Bu muhalefet sadece sendikal çizgide değil, siyasi çizgide geliştirilmelidir. Boeing işçilerinin hareketi, askeri kundakçılara karşı sınıf eylemi için bir toparlanma noktası haline gelmeli ve işçi sınıfının sosyal ve ekonomik haklarını savunma mücadelesi, sosyalist bir perspektif temelinde savaşa karşı mücadele ile birleştirilmelidir.

Loading